Haset ve Kıskançlık Nedir? Psikolojik Boyutu Nedir?
Kıskançlık gündelik hayatta hepimizin çok sık karşılaştığı bir duygudur ki çevremizde kıskanç insanlar olabileceği gibi bizlerde zaman zaman kıskançlık duygusu gösterebilmekteyiz. Kıskançlık duygusunun temelinde ise kaybetme korkusu yatmaktadır. Sahip olunan, değer verilen bir şeyi ya da şeyleri kaybetme tehlikesi meydana geldiği zaman ağır bir kıskançlık duygusu hissedebiliriz. Bilhassa romantik ilişkiler içerisinde, kıskançlık duygusu daha ağır hissedilebilir bir duygu haline gelmektedir.
Kıskançlığın patolojik boyutuna bakıldığında karşımıza Othello Sendromu olarak da nitelendirilen patolojik kıskançlık kavramı karşımıza çıkmaktadır. Bu patolojik kıskançlık, kişinin herhangi geçerli bir kanıt veya rasyonel bir esas noktası olmadan eşinin sadakatsizliğiyle ilgili aşırıya varan uğraşısı olarak tanımlanabilmektedir.
Patolojik kıskançlıkta genellikle kişinin gerçek dünya da var olmayan şeylere inanması ve takıntılar görülmekte ve kişi, kıskançlıkla ilgili fikirlerine aşırı önem atfedebilmektedir. Bu kişiler, kıskançlığı tetikleyebilecek uyaranlara karşı aşırı duyarlı ve çoğunlukla kıskançlığa öfke, depresif belirtiler ile partneri kontrol etme ve gizlice takip etme gibi davranışlar eşlik etmektedir. Bu sebeple kıskançlık duygusunu dengeleyebilmek büyük önem arz etmektedir. Patolojik kıskançlık, birçok vakada nörolojik bir boyutu olan, farklı psikiyatrik durumlarda görülebilen ve sıklıkla kişinin gerçek dünya da var olmayan şeylere inanması durumunun eşlik ettiği bir bozukluktur.
Bu konuda karşımıza çıkan marazi kıskançlık, kişinin bütün zamanını kıskançça düşünmekle geçirmesi demektir. Sürekli kendisini kıskandıran kişiden intikam almanın, onu nasıl alt edeceğinin veya açığını yakalamanın fırsatını kollamakla birlikte hayallerini kurar.
Kıskançlık herkeste bulunan ancak ortaya çıkan bir duygu olmayabilmektedir. Özgüveni yüksek, kendi kendine yeten bireyler kolay kolay kıskançlık duygusuna esir olmazlar. Kıskançlık duygusu kendisini yetersiz olarak adlandıran, olabilecek tehdit durumlarına karşı kendisini donanımsız olarak gören ve de çevresiyle sürekli bir kıyaslama, eleştirme içerisinde olan bireylerde daha çok görülmektedir.
Kıskançlık duygusuna eğilimi; içinde yetiştiğimiz kültür ve aile yani çevresel koşullar etkilemektedir, yetiştirilme tarzı, yetişilmiş olan ortam ve benzeri. Örneğin iki kız kardeşi düşünelim, birisi çok güzel ve gösterişli olsun diğeri ise onun gölgesinde kalmış olsun. Güzel olan çok gözde olacak ve daha çok sevilecektir. Gölgede olan kardeş ise ailenin en sevilen çocuğuna göre kıskançlık duygusuna hatta haset duygusuna daha eğilimli olacaktır.
Kişilerarası ilişkilerde kıskançlığın yanında haset duygusu da yaşanabilir. Kıskançlığı tanımlarken hasetten ayırmak gerekmektedir. Hasedi olan kişi başkasının sahip olduğu şeyleri ister ve diğer kişinin onlara sahip olmasını istememekle beraber haset edilen kişideki arzulanan niteliklerin yok edilmesi ya da zarar görmesine yönelik yoğun dürtüler ve kötülük yapma isteği içerir. Haset sahip olmamakla; kıskançlık ise sahip olmakla ilişkilidir. Ayrıca haset duygusu kişiyi içten içe yiyip bitiren bir duygudur.
Haset etmekle kendimizi daha iyi bir noktaya taşıyamayıp sadece başkalarının kötülüğünü istemiş oluruz. Duyulan o yoğun öfke duygusuyla, hasetle kendimizi aşağılama duygularımızı, kendi kendimizi kötü hissettiğimiz durumları ortadan kaldırmaya çalışırız ancak bu da daha iyi bir noktaya gelebilmek adına bir fayda sağlamaz.
Haset, özellikle narsisistik kişilikle yakından ilişkilendirilen bir duygu olmakla birlikte paranoid ve antisosyal kişilik özellikleriyle de ilişkilendirilebilir. Örneğin derinde haset duygusunu deneyimleyen paranoid olan kişi, diğerlerinin ona karşı haset beslediğine ve kendisine zarar vereceklerine inanabilir ve düşünebilir. Bu tutum esasında başkalarına duyulan hasedin yansıtılmasından kaynaklanıyor olabilir. Paranoid kişilikte haset ve kıskançlık, zaman zaman sanrısal boyuta varabilir.
Antisosyal kişilik özelliklerine sahip kişilere baktığımızda ise, ilkel hasedin izlerini görürüz. Yaşamın erken dönemlerine dayanan bu haset, arzulanan nesneyi yok etme arzusu taşır. Antisosyal kişiler ise nadiren hasetlerinin farkına varır ve bunu dile getirirler. Buna rağmen birçok davranışları altta yatan hasede işaret eder. Antisosyal kişilikler sevme beceresini kazanamadan büyürler; fakat diğer insanların sahip olduğu ve haz aldıkları (kendilerinde bulunmayan) sevginin farkındadırlar. Sevginin kendilerine verilmediği ve geri çekildiğine dair farkındalıkları, bu kişileri ya da sahip oldukları şeyleri yok etme dürtülerini tetikler. Bu sebeple antisosyaller, insan hayatını ve değerlerini küçümser ve değersiz görürler. Narsisizmde olduğu gibi, antisosyal kişilerde de karşıdakini yoğun biçimde değersizleştirme, kişinin haset duygusuna karşı kullandığı bir savunma oluşabilmektedir. Hasedin en uç düzeyinde, psikotik özellikler taşıyan antisosyaller kendilerine güzel ya da çekici gelen nesneleri öldürebilirler. Buna örnek olarak mutlu aileleri ya da güzel kadınları öldüren seri katiller verilebilir.
Ayrıca ekleyecek olursak bu iki duyguya klinik ortamda ve birçok ruhsal bozuklukta da rastlanmaktadır. Kişilik bozukluklarında nesnelerle ilişki kurma ve diğer insanları algılama biçimlerinde sıklıkla haset ve kıskançlık görülür; üstelik kişilerarası çatışmalarda altta yatan etmenler olarak da bu duygular öne çıkmaktadır. Haset ve kıskançlık herhangi bir psikolojik bozukluğa özgü değildir ve belirli bir psikolojik tanı olmaksızın da aşırı ve patolojik boyuta ulaşabilmektedir.
Habil ile Kabil’in hikayesini hepimiz bilmekteyiz. Bu hikâye kardeşlerin arasında dahi haset duygusunun olabileceğini gösteren ilk örnektir. Tarihten bugüne dek var olagelmiş kıskançlık ve haset duygusunun ruhumuzdan birdenbire atılabilmesi mümkün değildir. Ne var ki biraz daha olumlu duygulara dönüştürebilmemiz mümkün olabilir. Bunun içinse kişinin ciddi manada kendisini incelemesi, tanıması ve terbiye etmesi, karşısındaki kişinin sahip olduğu şeyin veya şeylerin kendisini neden rahatsız ettiğini anlaması ve ne olursa bu duygudan kurtulabileceğini bilmesi gerekmektedir.
Örneğin, ‘pencerene şundan tak komşuna fark at’ gibi slogana sahip olan reklamda kişiye, hedef olarak komşularına fark atması düşüncesini aşılıyordu. Neden insanlar başkalarında olmayan bir şeye sahip olduklarında seviniyorlar? Çünkü içimizde bastırmakta zorlandığımız başkalarından ileride olma isteği var ki o da haset duygusunun temelinde bulunan yarışmacılık ruhuyla beslenmekte.
Başka kişilerin geride kalması pahasına bizim ilerlememiz öne çıkma isteğimiz, bilhassa kişilik sorunları yaşayan bireylerde çok sık görülen bir durumdur. Haset duygusundan ortaya çıkan yıkıcı dürtüler, karşıdaki kişiye zarar vermeye kadar gidebilir. Bu sebeple kişinin kendisini tanıması, kendisiyle yüzleşmesi önemlidir.
Elbet bir gün, bu dünyada sahip olduğumuzu düşündüğümüz şeyleri bırakıp gideceğimiz bilincine sahip olmanın önemini göz ardı etmemeliyiz. İnsanların birbirleriyle olan bu yarışı nereye kadar gidecek? Durum böyle olunca insanların sahip olduklarını sandıkları şeyler hakkında tabiri caizse övünmeleri hava atmaları ne kadar da anlamını kaybediyor. Asıl övünmemiz gerekenler, bu dünyada kurduğumuz doğru ve iyi ilişkilerdir ve diğer insanlara ne kadar yardımcı olabildiğimizdir. Başka insanlara yardımcı olabildiysek kendimizi işe yaramış hissederiz.
.
.
Kaynakça
Sayar K. (2021). Haset ve kıskançlık. Ruh Hali (19. Baskı s. 50-54) içinde. Timaş Yayınları
Tuna E. (2018). Haset ve kıskançlığın tanımlanması ve klinik görünümü. Definition And Clinical Appearance Of Envy And Jealousy (DTCF) Dergisi, 58(2), 1751-1767. DOI: 10.33171/dtcfjournal.2018.58.2.27
RABİA PAK
Bir yanıt yazın