EKONOMİ RUH SAĞLIĞIMIZI NASIL ETKİLER?

İnsan olarak ihtiyaçlar ile varız. Temel ölçüde ihtiyaçlarımız karşılanmadığı zaman psikolojik ve fiziksel olarak zarar görürüz. Günümüzde temel ihtiyaçlarımızın neredeyse tamamı ekonomiye dayalı.Bu durumda ekonomi ile her açıdan var olan sağlığımız paralel olarak hareket eder.Bu yazımda bilimsel araştırmalarla birlikte ülkemizde ve dünya çapında ekonominin bizi nasıl etkilediğini anlatmaya çalıştım.
Ekonomi alanında yaşadığımız problemlerin başında işsizlik, gelir dağılımında dengesizlik, gelirin sağlandığı para biriminin değer kaybetmesi gibi durumlar gelebilir. Bunların sonucu olarak da ekonomik krizler, sosyoekonomik düzeyde düşüşler, işten çıkarılmalar gibi birtakım olumsuz koşullar ortaya çıkar. Bu olumsuz koşullardan ister ister doğrudan ve dolaylı yoldan etkileniriz.
Yoksulluk ve işsizlik; depresyon, intiharlara bağlı ölüm, alkol ve madde kullanım bozuklukları, anksiyete bozuklukları gibi birçok psikiyatrik hastalık riskini önemli oranda arttırır. Yoksulluk ve işsizliğin ruhsal sorunlara neden olmasını yanı sıra ruhsal soruna ya da sorunlara sahip olmanın da işsizlik ve yoksullukla ilişkisi bulunmaktadır. Ruh sağlığı sorunu olan hastalarda olmayanlara göre işsizlik ve yoksulluk oranları daha fazladır. Ayrıca işsizlik ve yoksulluk, ruhsal sorunları olan kişilerin rahatsızlıklarına yönelik uygun tedavi girişimlerinden yararlanabilmelerini de önlemektedir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) Sağlığın Sosyal Belirleyicileri Komisyonu Raporuna göre krizler, sağlığın pek çok sosyal belirleyicisini olumsuz etkilemekte ve dolayısıyla sağlığı çok yönlü olarak tehdit etmektedir (World Health Organization, 2009).
Ekonomik sorunların genel sağlığa etkilerinin yanı sıra insan davranışını ve ruhsal sağlığa da bir o kadar etkisi vardır. Ekonomik krizlerle birlikte gelen işsizlik, sosyal sınıflar arasında gelir farkının artışı, yoksulluğun artması, yaşam kalitesinin düşmesi insanların ruhsal durumlarında olumsuz sonuçlara yol açar. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerinden yararlanılarak Türkiye’de son yirmi yılda yaşanan ekonomik krizlerin işsizlik ve intihar hızları ile ilişkisini ortaya koymak amacıyla yapılan çalışmada Türkiye’de 1991 yılında başlayan ekonomik krizle birlikte intihar vakalarında artış görülmüştür. Aynı zamanda, Koçoğlu ve Akın’ın 2009’da yaptığı “sosyoekonomik eşitsizliklerin sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını ve yaşam kalitesi ile ilişkisine yönelik” konulu araştırma sonuçları, algılanan ekonomik durum, üyesi bulunulan sosyal sınıf, gelir durumu, hane halkı sayısı, yaşanılan bölgedeki birey sayısının sağlıklı yaşam davranışları üzerinde etkili olduğunu göstermiştir. Araştırma sonuçları cinsiyet, yaş ve algılanan ekonomik durumun yaşam kalitesinin mental sağlık bölümü için belirleyici faktörler arasında olduğunu vurgulamaktadır (Ağır, 2017).
Gençlerin bireysel yaşamları ile ilgili umutları genellikle eğitim, meslek edinme ve iş bulma koşulları tarafından belirlenirken, Türkiye’nin ve dünyanın geleceği ile ilgili umutları politika ve ideoloji ile ilgili belirlenmektedir (Taştan, 2014). Toplumun verimliliğini ve üretim kapasitesini etkileyen, ülkeyi kalkındıran gençlerin ekonomik sorunlar yaşaması hem gençlerde umutsuzluk, çaresizlik, öfke, mutsuzluk, intihar vakaları, beyin göçü gibi sorunlara sebep olmakta hem de ülkenin üretiminde yetersiz istihdama neden olmaktadır.
Ekonomin kötüye gitmesinin sonuçlarından bazıları işsizlik, işsizliğin getirdiği stres ve yoksulluktur. İşsizlik sorunu ile karşı karşıya kalan çalışanlar yaşam tarzlarını sorgulamaya ve gelecekle ilgili kaygı duymaya başlamaktadırlar. Çünkü mevcut yaşam standartlarını kaybedecekleri düşüncesi içinde geleceklerini garantiye almak ve geleceğe güvenmek isterler (Budak, 2008). Geleceğini garantiye alamama ve geleceğe güvenememe düşüncesi insanlarda depresyon, kaygı, umutsuzluk, öfke ve agresiflik duygularını oluşturur. Umut duygusu, bireyin kendisini psikolojik olarak iyi hissetme ve geleceğe dair planlarına ulaşma yönünde bir gerçekleşme düşüncesine sahip olduğunu göstermektedir. Umutsuzluk ise bireyin geçirdiği olumsuz yaşantılarla bağlantılı olarak olumsuz duygular barındırması ve geleceğe dair planların gerçekleşmesi yönündeki beklentilerin veya hedef koyma gibi duyguların ortadan kalkmasını ifade etmektedir (Morselli, 2017). Ekonomik gelir düzeyi ve umut arasındaki ilişki incelendiğinde ise gelir düzeyinin artışına paralel olarak artan bir umut düzeyi dikkat çekmektedir. Diğer bir ifadeyle bireylerin ailelerinin gelir düzeyi arttıkça, geleceğe umutla bakma seviyelerinde de artış görülmektedir (Zafer, 2019).
Bir başka ifade ile bireyin, günlük yaşamında fiziksel ve ruhsal olarak kendini iyi hissetmesi, ekonomik güvenlik ve sosyal ilişkilerini yeterli bulması, yaşam kalitesi ve değerleri bağlamında umut duygusunu ve hayata bağlılığını arttırabilecektir. Tam tersi durum ise umutsuzluk duygusuna yol açabilecektir (Ağır, 2017) Bireyler gerek iç dünyasından gerekse dış dünyasından kaynaklanan sebeplerden dolayı herhangi bir durum hakkında kaygı duyabilmektedirler. Kaygı duyan kişi söz konusu durumu kontrol edemediğinden korku ve endişeye kapılmaktadır (Zengin ve Boran, 2019).
Günümüz dünyasında yaşanan salgınlar, güç savaşları, adaletsizlikler ve birçok sebepten dolayı ekonomik problemler dünya çapında varlığını sürdürüyor. Ekonomideki dalgalanmalar bireylerde umut besleyen, kaliteli yaşam yaşayan bireyler olabileceği gibi umutsuz, gelecek kaygısına sahip, özgüvensiz bireyler olmalarına da sebebiyet verebilir fakat bu durum toplumsal açıdan olumsuz sonuçlara yol açacaktır. Son dönemlerde ekonomik krizde olduğumuz ele alındığında işsizlikte artış, umutsuzluk, gelecek kaygısı, ekonomik güvenliğin olmaması, yaşam kalitesinde düşme yaşandığından bireylerin ruhsal durumları olumsuz yönde etkilenmektedir.
Ne Yapılabilir?
Türkiye Psikiyatri Derneğine göre, ekonomik krizin ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini gidermek için:

  1. İşsizlik ve yoksullukla mücadelede ciddi politikalar geliştirilmelidir
  2. İşsizlik yardımının miktarı, kapsamı ve süresi artırılmalıdır
    3.Sağlık hizmetleri ve ruh sağlığı hizmetleri ücretsiz ve kolay ulaşılabilir olmalıdır. İşsiz bırakılan kesimlere yönelik ücretsiz ruhsal destek üniteleri kurulmalıdır.
  3. Özellikle işsiz kesimdeki ailelerin çocukları beslenme, vitamin desteği, viral ve enfeksiyoz hastalıklar açısından düzenli aralıklarla ve tamamen ücretsiz olarak izlenmeli ve gerekli tedavi ve beslenmeleri sağlanmalıdır.
  4. Çalışan kesimlerden sağlık hizmetlerinde alınan katkı payları ve ilaç yüzdeleri kaldırılmalıdır
  5. Her düzeyde eğitim kurumlarında/okullarda ruhsal ve bedensel rahatsızlıklara karşı eğitim programları hazırlanmalıdır.
    Zeynep Sude Bek

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

g

An legimus similique intellegam mel, eum nibh tollit assentior ad. Mei ei platonem inciderint.

e