Çocukluk Çağı Travmalarının Yetişkinlik Dönemine Etkileri

Sanılanın aksine çocukluk çağı travmalarına hiç de nadir görülen bir şey değil. Aslında birçoğumuz şu anda etkilerini yaşadığımız çocukluk travmalarına sahibiz. Çocukluk çağı travmaları (ÇÇT) tekrarlayıcı olması, çocuğa genellikle yakınları tarafından yapılması ve uzun süreli etkileri sebebiyle tanımlanması ve tedavi edilmesi en zor travma türüdür. Her kültürde, sosyal sınıfta, etnik grupta ve sosyoekonomik düzeyde görülebilir ve insanlık tarihi kadar eskidir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ÇÇT’ yi “Bir yetişkin tarafından bilerek ya da bilmeyerek yapılan ve çocuğun sağlığını, fiziksel ve psikososyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen davranışlar” olarak tanımlar. Çocukluk çağında yaşanan bu travmalar bireyin fiziksel, duygusal ve cinsel gelişimini sekteye uğramakta sonraki yaşam dönemlerinde de bazı psikolojik sorunlara neden olabilmektedir. Özetle yaşanan çocukluk çağı ruhsal travmalarının etkisi, çocukluk dönemi sınırlarını aşmaktadır.

Peki nedir bu çocukluk travması?

Çocukluk döneminde yaşanmış, üzücü olayların tümü çocukluk travması olabilir. Fiziksel istismar, duygusal istismar, cinsel istismar, ekonomik istismar, fiziksel ihmal, duygusal ihmal, sevilen birinin kaybı, terk edilme, trafik kazaları, doğal afetler gibi durumlar çocukluk travması olarak yetişkinlikte yansıma bulabilir.

Travmalar yetişkinlik dönemini nasıl etkiler?

Alanda yapılan çalışmalar çocukluk travması ile yaşamın farklı evrelerinde çocukluk çağı travmalarının psikolojik iyi oluş ve yaşam kalitesi arasında kesin bir ilişki olduğuna işaret etmektedir. Uzamış ve ciddi travma genellikle yaşamın erken dönemlerinde ortaya çıkmakta, duyguları düzenlemede kronik bir başarısızlığa, bazı vakalarda da sosyal ilişkilerin bozulmasına neden olmaktadır. Psikiyatrik patolojilerin bir sonucu olarak adaptif olmayan kişilik patolojilerine, dürtüsel davranışlara, alkol madde kötüye kullanımına ve diğer faktörler sonucu yeni travmatik yaşantılara da sebep olabilir. Çocuklar travmanın etkilerine daha duyarlıdır. Ayrıca erken dönem travma yaşantıları, yetişkin dönemde çeşitli psikiyatrik hastalıkların ortaya çıkmasına katkıda bulunur. Bebeklik döneminden ergenliğe dek uzun süre istismara uğramış çocukların, kısa süreli istismara uğrayanlara göre daha derin bir şekilde zarar görmeleri beklenir. Majör depresif bozukluk, intihar davranışı, travma sonrası stres bozukluğu, disosiyatif kimlik bozukluğu ve madde kötüye kullanımı gibi ruhsal hastalıkların gelişmesi; kurban ve istismarı yapan kişi arasındaki ilişkinin doğası ve olayların açığa çıkması sonrasında destek olan erişkin figürleri ile sosyal figürler uzun süreli prognozu etkiler. Ayrıca travmatik yaşantılar nörobiyolojik açıdan da kalıcı izler bırakır.

Araştırmalar istismar mağduru çocukların düşük özsaygı, dissosiyatif yaşantılar, yüksek anksiyete, duygudurum bozuklukları, daha fazla intihar fikirleri, akademik ve davranış sorunları olduğunu göstermiştir. ÇÇT ile yetişkin dönemde TSSB, depresyon, anksiyete bozuklukları (panik bozukluğu, sosyal fobi), obsesif kompulsif bozukluk, madde kullanım bozukluğu, kişilik bozuklukları (özellikle sınır kişilik bozukluğu), yeme bozuklukları, somatizasyon bozukluğu, bipolar bozukluk, psikotik bozukluklar gibi çeşitli ruhsal sorunlar arasında ilişki olduğu gösterilmiştir. Dissosiyasyon, düşmanlık, tekrar kurban olma gibi kişiler arası sorunlar; işleyen içsel model ve sağlık algısıyla ilgili bilişsel sorunlar da saptanmıştır

Çocukluk çağında istismar veya ihmal edilen bireylerin sadece yüzde yirmi ikisi genç yetişkinlik çağına geldiklerinde iş yaşamı, evsizlik, eğitim, sosyal aktivite, psikiyatrik bozukluk, madde bağımlılığı ve suç davranışı kriterlerine psikolojik dayanıklılık gösterebilmektedir. Psikiyatri hastaları arasında ÇÇT bildirenlerin oranının, klinik dışı gruba göre daha yüksek olduğu bildirilmiştir. Bir çalışmada çocukluk çağı fiziksel ve cinsel istismarı bildiren katılımcıların %80’inin en az bir psikiyatrik bozukluk tanısı aldığı ifade edilmiştir.

Travma yaşantılarının evlilik üzerinde de etkisi olabileceği gibi, evliliğin de travma semptomları üzerine etkisi olabilmektedir. Evans ve arkadaşlarının (2014) yaptığı bir çalışmada eşten alınan olumlu sosyal desteğin travma semptomları üzerine tamponlayıcı etkisi olacağı görülürken eşten alınan olumsuz sosyal desteğin ise travma semptomları üzerine güçlendirici bir etkisi olacağı düşünülmüştür. Çalışma sonucunda ise eşlerinden olumsuz sosyal destek alan erkeklerin partnerlerin travma semptomlarının güçlendirici bir etki gösterdiği saptanmıştır.

Yaşamın ilk 7 yılının bireyin kişilik yapısının temelini oluşturduğu düşünüldüğünde, çocukluk çağı travmalarının ne kadar önemli bir konu olduğu anlaşılabilir. ‘’Dayak cennetten çıkmadır’’ gibi bir atasözünün olduğu köklerimizde birçok travmanın gözden kaçabilmesi de, normalize edilmesi de aşikardır. Bu anlamda birçok acı verici olay kişinin kendini suçlama veya utanç; yargılanma, reddedilme korkusu nedeniyle bastırmasına yol açmaktadır. Çocukluk dönemindeki bağlanma şemalarının yetişkinlikteki ilişkileri belirlediğini bilmemize rağmen terapi ve tedavi edici müdahaleler ile bu şemaların değiştirilebileceği ortaya konmuştur.

Pınar Çalmaz

Kaynakça

(Sakarya Tıp Dergisi 2018, 8(4):695-711)

Muş Alparslan Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2022, 2(1), 82-103

https://www.sonepsikoloji.com/cocukluk-cagi-travmalari-ve-yetiskinlik-uzerindeki-etkileri

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

g

An legimus similique intellegam mel, eum nibh tollit assentior ad. Mei ei platonem inciderint.

e