AFETLERE KARŞI TOPLUMSAL DAYANIKLILIK

Afet dediğimiz kavramın birçok araştırmada açıklandığını biliyoruz. Günlük yaşamın olağan akışını bozan, toplumun dengesinin bozulup can ve mal kaybına yol açan olaylardır. Bu olaylar pek çok yıkıma sebebiyet verir ve hem insan eliyle hem de doğa olayları sonucunda gerçekleşir. Birçok risk ve tehlike faktörü bu yıkıma karşı toplumu daha kırılgan hâle getirebilir. Bu kırılganlığı, afetlerin olağan yıkımı dışında, birçok ihmal ve tedbir eksikliği de artırabilir. Toplumun bu kırılganlığa karşı geliştirdiği direnci artırmak için tehditlerin oluşturacağı durumlara karşı durabilme, dayanabilme, etki sonucu toparlanabilme ve iyileşebilmek için toplumlarda belli bir bilincin oluşturulması gerekmektedir. Afetlere karşı toplumsal bilinç oluşturmak önemlidir. Bunun için toplum hafızası oluşturmak; ekonomik, sosyo-kültürel, jeopolitik ve hatta kültürel birçok faktör göz önünde bulundurulmalıdır. Kentleşme sürecindeki uygulanmış ya da uygulanacak politikalar ise tehdit ve risk faktörlerini azaltma açısından önemlidir. Toplumun birçok açıdan afet direnci kazanması, toplumsal belleğin saklı tutulması ve farkındalıklarının gelişmesi bu direncin önemli bir payını oluşturmaktadır. Birleşmiş Milletler Afet Terimleri Sözlüğü’nde (UNISDR, 2009), dirençlilik kavramı; sistemlerin ya da toplumların herhangi bir tehdide maruz kalmaları hâlinde bu tehdidin yaratacağı olumsuz etki ve değişimlere karşı durabilme, dayanabilme, etkiyi özümseyebilme, etkiye karşı uyum sağlayabilme ve iyileşme olarak tanımlanmıştır. Dirençli toplumlar ise stres ve değişim karşısında pozitif cevap verir ve temel işlevlerini sürdürebilir durumdadır. Ayrıca bu kapasitenin artırılması için yerel tehditlere dair bilgi ve hazırlık eğitimleri almanın dirençlilik kapasitesini artıracağı vurgulanmaktadır.

Sosyal sistem içinde kültürün etkisi de bazı grupların diğerlerine kıyasla daha fazla zarar görebilir hâle gelmesine neden olmaktadır. Bazı gruplar afetlerden daha fazla etkilenebilmektedir. Örneğin, 1976 Guatemala depreminde fakir insanların yaşadığı bölgeler diğer bölgelere göre orantısız bir şekilde çok fazla etkilenmiştir (Blaikie et al., 1994). Depreme oldukça dayanıksız yapılarda yaşayan bu kesimde can kayıpları yaşanmıştır. Hatta bu belirgin fark nedeniyle bu deprem için “sınıf depremi” (classquake) tabiri kullanılmıştır. Ayrıca toplumdaki kültüre ve sosyal yapıya bağlı olarak genelde kadınlar ve çocukların afetlerden daha çok etkilenen gruplar oldukları vurgulanmaktadır. Bunların dışında afet sırasında ve sonrasında kırılganlığı etkileyen bir diğer faktörün de kaderci toplum yapısı olduğu söylenebilir. Balamir (1999), sorumluluk ve önlem almayan kaderci toplum yaklaşımının dirençliliği olumsuz yönde etkilediğini ifade etmektedir. Bu konuda insan iradesinin yok sayılmadığı bir bilinç oluşturmak da önemlidir. Yirmi altı farklı ülkedeki 28 olayın incelendiği bir çalışmada afetlerin öncelikle bir kalkınma sorunu olduğu belirtilmiştir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, afet yönetimindeki başarı için sosyal eşitsizliklerin ve ekonomik risklerin azaltılmasına dayanan çok sektörlü yaklaşımı ve faydayı önceleyen kararlı politikaları gerektirir diyebiliriz. Fakat bunların dışında, doğal bir olayın afete dönüşme ihtimalinin azaltılması ve ardından oluşma ihtimali olan ikincil, üçüncül afetleri önlemek gerekmektedir. Bu kapsamda afet yönetimi; toplumun dayanıklılığının, hatta incinebilirliğinin anlaşılması ve sosyal eşitsizliklerin giderilmesi gibi konular çerçevesinde kapsamlı bir şekilde ele alınmalıdır.

Sonuç olarak değerlendirildiğinde, afetlerin ülkemizin gerçeklerinden biri olduğu unutulmamalıdır. Afetlerin yıkımını engellemek kadar, neden oldukları zararları en aza indirmek için toplumumuzun her kesiminde afetlerle baş etme mekanizmalarının geliştirilmesi gerekmektedir. Toplumları bu olumsuz sonuçlardan korumanın yollarından biri de onların afetlere psikolojik olarak hazırlıklı hâle getirilmesidir. Afet sonrası birçok travmaya maruz kalan bireyler, yaşadıkları kriz ve ani kayıplar nedeniyle psikopatolojik süreçler geçirmektedir. Bireylere afet bilincinin oluşturulması ve afetlerle mücadele etmelerine yardımcı olacak davranışların kazandırılması gerekmektedir. Afet durumunda sadece fiziksel ilk yardım ile fayda sağlanamayacağı gibi sadece psikolojik ilk yardım ile de fayda sağlanamaz. Bütünleşik bir yaklaşımla topluma en doğru fayda sağlanabilir.

Kaynakça:

  • Varol, N., & Buluş Kırıkkaya, E. (2017). Afetler karşısında toplumun dirençliliği. Resilience, 1(1), 1–9.
  • Özyetgin Altun, A. (2023). Dirençli toplum yaklaşımında “bilinç” olgusu ve kent planlama ile ilişkisi. Resilience, 93–110.
  • Çakmak, H., Ocaktan, M. E., & Akdur, R. (2018). Doğal afetler, eşitsizlikler ve sağlık sonuçları. A. Akın (Ed.), Eşitsizlikler ve sağlık sonuçları (1. baskı, ss. 88–94). Ankara: Türkiye Klinikleri.
  • Özkan, N., & Çetinkaya Kutun, A. (2021). Afet psikolojisi. Sağlık Akademisyenleri Dergisi, 8(3), 249–256.
  • İnal, E., ve ark. (2012). Temel afet bilinç ve hazırlık düzeyinin saptanmasına yönelik bir araştırma. Türkiye Acil Tıp Dergisi (Tr J Emerg Med), 12(1), 15–19.
  • Güldü, Ö. (2023). Afet bilinci ve stresli durumlarla başa çıkma arasındaki ilişkinin belirlenmesi. Afet ve Risk Dergisi, 6(3), 638–658.
  • Varol, N., & Gültekin, T. (2016). Afet antropolojisi. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 15(59), 1431–1436. http://dergipark.ulakbim.gov.tr/esosder

Nisa Nur Yüce

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

g

An legimus similique intellegam mel, eum nibh tollit assentior ad. Mei ei platonem inciderint.

e