Zihnin Labirenti: Lucid Rüya

Bazı geceler vardır; gözlerimizi kapatırız ama dünya kapanmaz. Gözkapaklarımızın ardında yeni bir dünya kurulur; orada yerçekimi yoktur, zaman esner, ölüm bile anlamını yitirir. İşte lucid rüya dediğimiz bu büyülü alan, insan zihninin kendi kendine yazdığı en derin şiirlerden biridir. Sigmund Freud, Rüyaların Yorumu’nda rüyayı bastırılmış arzuların bir sahnesi olarak görür. Bilinçaltı, gündüz susturulanın geceleri sahneye çıktığı bir tiyatrodur. Fakat lucid rüya, bu tiyatroda hem oyuncu hem de yönetmen olmaktır. Rüyalar, bilincin ve bilinçaltının el sıkıştığı o ince çizgide gerçekleşir; bu durum yalnızca kontrol duygusunun değil, aynı zamanda kendini bilmenin bir provasıdır. İnsan rüya gördüğünü fark ettiğinde, kendi zihninin mimarı olur. Bilincin ışığı, uykunun karanlığına sızar ve kişi, hem kendi arzularının hem de korkularının perdesini aralar.

Freud’un dediği gibi:

“Rüyalar, bilinçaltına giden kraliyet yoludur.”

Bu krallıkta her sembol, bastırılmış bir anlamın kılığına girmiştir. Her nesne, her yüz, her olay, bir arzunun ya da korkunun yankısıdır. Ancak lucid rüyada farklı bir sahne açılır. Artık bu tiyatroda hem seyirci hem oyuncu hem de yönetmen sensin. Bu farkındalık, insanın kendi bilinçaltına el feneriyle girmesi gibidir; her adımda kendini biraz daha tanırsın. Ama ışık ne kadar güçlü olursa, gölgeler de o kadar belirginleşir. Lucid rüya, işte bu dengeyi bulma sanatıdır: hem bilincin ışığında kalmak hem de bilinçaltının derinliklerinden kaçmamaktır.

Christopher Nolan’ın Inception filmi, lucid rüya kavramını sinematik bir destana dönüştürür. Filmde rüya katmanları bir cebir denklemi gibi iç içe geçer; her katman bir bilinç derinliğini temsil eder. Dom Cobb’un şu sözü, lucid rüyanın kalbine dokunur:

“Bir fikir, beynine yerleştiğinde kolay kolay yok olmaz.”

Tıpkı bir rüyanın zihinde yankılanması gibi, farkındalık da bir kez doğduğunda artık sıradan bir uykunun içine geri dönemeyiz. Çünkü bilinç, bir kez kendi varlığının farkına vardığında, her düşte “uyanık” kalmak ister. Uykunun içinde uyanmak, yaşamın içinde de uyanmayı öğretir belki. Lucid rüya görmek, sadece zihinsel bir oyun değil; insanın kendine, arzularına, korkularına ve sınırlarına dokunduğu bir yolculuktur.

Bilim insanları lucid rüyayı beynin REM evresinde, prefrontal korteksin kısmen aktif hale gelmesiyle açıklar. Bu evrede bilinç tamamen kapanmaz; uykunun içinde bir parça farkındalık sürer. Ancak lucid rüya yalnızca biyolojik bir olgu değildir. Ruhsal açıdan bakıldığında, bu deneyim insanın kendini tanımasının, içsel bütünlüğünü keşfetmesinin bir yoludur. Kimi insanlar lucid rüya sayesinde fobilerini yenmiş, kimisi geçmişte yüzleşemedikleri anılarla barışmıştır. Bazıları içinse bu deneyim, sanatın, yazının ya da yaratıcılığın kapısını aralamıştır. Çünkü rüyada bilinçli olmak, gerçekte mümkün olmayanı güvenli bir alanda deneyimleme fırsatıdır. Rüyada uçmak, duvarların içinden geçmek ya da kaybolan birini yeniden görmek, belki de ruhun kendi özgürlüğünü prova etmesidir.

Lucid rüya, insanın kendi varlığıyla kurduğu en samimi diyaloğa dönüşür. Rüyalar varoluşun gölgelerinde bir ışık yakar; lucid rüya ise bu ışığın bilince dönüşmesidir. Bu durum, yalnızca geceye değil, gündüze de etki eder; çünkü uykunun içinde farkına varmayı öğrenen insan, yaşamın içinde de farkında olmayı öğrenir. Belki de bu yüzden rüyalar, yalnızca uykunun bir ürünü değildir. Onlar, insanın iç dünyasında yankılanan en eski hikâyelerdir. Ve belki de hayat, uyanamadığımız en uzun rüyadır. Lucid rüyalar ise bu rüya içinde farkına varabildiğimiz o kısa, berrak anlar… Bilincin kendi sesini duymayı başardığı, insanın kendiyle yüzleştiği o nadir anlar. Rüya, sadece uykuya ait değildir; o, insanın kendini aradığı sessiz bir evrendir. Lucid rüya görmekse, bu evrende uyanık kalabilmenin en şiirsel biçimidir.

Kaynakça:

  • Bilim ve Gelecek. (2018, Haziran 30). Rüyada bilinçli varoluş: Lüsid rüyalar. Bilim ve Gelecek Dergisi. https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2018/06/30/ruyada-bilincli-varolus-lusid-ruyalar/
  • Freud, S. (2012). Rüyaların yorumu (Çev. A. Arslan). İstanbul: Say Yayınları. (Orijinal eser 1900’da yayımlandı)
  • İmamoğlu, A. (2010). Bazı psikanalistlere göre rüyanın insan hayatındaki rolü. Uluslararası Erken Çocukluk Eğitimi Çalışmaları Dergisi, 12(22), 21–47.
  • İsmailoğulları, S. (2019). Rüya mekanizması. Journal of Turkish Sleep Medicine, 6(4), 62–65. https://doi.org/10.4274/jtsm.galenos.2019.00029
  • Mota-Rolim, S. A., & Araujo, J. F. (2014). Lüsid rüyanın nörobiyolojik ve klinik etkileri (Çev. N. Tekeli). Cerrahpaşa Öğrenci Bilimleri Dergisi, 3(1), 1–9.
  • Nolan, C. (Yönetmen). (2010). Inception [Film]. Warner Bros. Pictures.
  • Yılmaz, H. (2018). Rüya motifleri ölçeği’nin Türkçeye uyarlanması ve psikolojik semptomlarla ilişkisinin sınanması. MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi, 7(3), 601–611.

Feyza Nur Nalbant

Yorum

  • Cansu

    Bu alana ilgim yok, hiç anladığım araştırdığım konular da değil ama öylesine girip bir okuyayım diye öylesine baktığım, buna rağmen yazının başında çarpıcı şekilde başlanması o atıflar sanki yıllardır konuyu çok iyi bilen ve araştıran birinin size sezdirmeden konuyu öğretmesi olmuş bu. Çok akıcı çok soft ve herkesin anlayabileceği düzeyde bir anlatım, teşekkür ederiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

g

An legimus similique intellegam mel, eum nibh tollit assentior ad. Mei ei platonem inciderint.

e