
Anksiyete Bozukluğu ve Fiziksel Etkileri
Anksiyete, korku benzeri, hastalar tarafından iç sıkıntısı, kötü bir şey olacakmış hissi şeklinde tarif edilen bir duygu, uyarıcı bir sinyaldir. Kişinin tehdit ile başa çıkması için gerekli önlemleri almasını sağlar. Korku da benzer bir uyarıcı sinyaldir; ancak anksiyete ile ayırt edilmesi gerekir. Korku, dış odaklı, belirli bir tehdide karşı bir yanıt iken; anksiyete, bilinmeyen, iç odaklı, çatışmalı tehdide karşı bir yanıttır. Dışarıdan gelen bir tehlike karşısında birey korku duyarken, içten gelen çatışma ve tehlikeler bunaltı yaratır. Organizma kaygı hissi yaşadığında, anksiyete yaratan durumdan kaçmaya hazırlanır ve midriyazis, ağız kuruluğu, çarpıntı, bulantı, baş dönmesi gibi sempatik aktivasyon bulguları gözlenir. Ergenlik ve erken erişkinlik dönemi, anksiyete bozukluklarının ortaya çıkması açısından en riskli dönemdir.
Yaygın Anksiyete Bozukluğu
Hemen her gün birçok olay ve etkinlik hakkında aşırı kaygı duymak olarak tanımlanabilir. Bir yıllık yaygınlık oranı %3-8 arasındadır. Kadın/erkek oranı 2/1’dir. Başlangıcı sıklıkla geç ergenlik ve erken erişkinlik dönemlerinde olur. Panik bozukluğundan farklı olarak beklenmedik panik atakları yoktur. Etyolojisinde biyolojik etkenler ve psikososyal etkenler birlikte yer alır.
Sosyal Anksiyete Bozukluğu (Sosyal Fobi)
Sosyal fobi, toplantılar, sözlü sunumlar, yeni insanlarla tanışma gibi durumlarda bulunma korkusu veya bu durumlarda utanabileceği korkusunun olması olarak tanımlanabilir. Yaşam boyu yaygınlığı %3-13’tür. Cinsiyete göre sıklık çalışmalarında farklı sonuçlar elde edilmiş olup, net bir farklılık saptanamamıştır. Etiyolojik açıdan biyolojik ve psikososyal etkenlerin birlikteliğinden söz edilmekle birlikte, birçok çalışmada sosyal fobi tanılı kişilerin ebeveynlerinin, bu tanıyı almamış kişilerin ebeveynlerine göre çocuklarına daha az bakım verdiği, daha reddedici ve daha korumacı olduğu gösterilmiştir. Sosyal fobi genellikle geç çocukluk ve erken ergenlik döneminde başlar. Remisyona giren hastalar olsa da prospektif çalışmalar, hastalığın kronik olduğunu göstermektedir. Sosyal fobi ayırıcı tanısında panik bozukluk, agorafobi, çekingen kişilik bozukluğu, major depresif bozukluk göz önünde bulundurulmalıdır. Agorafobik hastaların yanlarında birilerinin varlığı kaygılarını azaltırken, sosyal fobi tanılı hastaların kaygılarının artmasına neden olmaktadır. Panik bozukluk tanılı hastalarda nefes alamama, baş dönmesi, boğulma hissi, ölüm korkusu sık görülürken; sosyal fobi tanılı hastalarda sıklıkla yüz kızarması, kas seğirmesi ve başkalarınca inceleneceği kaygısı bulunur. Tedavisinde psikoterapi ve farmakoterapi birlikteliğinin, her iki tedavinin tek tek uygulanmasına üstünlüğü mevcuttur. Sosyal fobi tedavisinde de diğer anksiyete bozukluklarına benzer şekilde kullanılacak ilaç grupları SSRI’lar, benzodiazepinler, venlafaksin ve buspirondur. Ciddi olgularda fenelzin, moklobemid gibi MAO inhibitörlerinin başarılı olduğu gösterilmiştir.
Agorafobi
Yunanca “agora” ve “phobos” kelimelerinden türetilmiş olan kelimenin Türkçe karşılığı “pazar yeri korkusu”dur. Panik bozukluk ile sıklıkla bir arada görülmesine karşılık, DSM-5’te ayrı bir tanı olarak yer almıştır. Epidemiyolojik çalışmalarda farklı sonuçlar bulunmaktadır. Sıklıkla agorafobinin başlangıcı, travmatik bir olayla tetiklenir. Agorafobik hastalar, yardım almalarının zor olduğunu düşündükleri yerlerde bulunmaktan ve bu durumlarda panik benzeri atak geçireceklerinden korkarlar. DSM-5’e göre, toplu taşıma araçlarında bulunma, açık yerlerde bulunma, kapalı yerlerde bulunma, sırada veya kalabalık ortamlarda bekleme, tek başına evden dışarı çıkma durumlarında yoğun bir korku veya kaygı duyarlar. Korku veya kaygı süreğen ve süreklidir. Bulgular en az 6 aydır mevcut olmalıdır. Bu durum, madde kullanımına veya başka bir ruhsal bozukluğa bağlı olmamalıdır. Tedavisinde farmakoterapi ve psikoterapi (davranışçı, bilişsel, sanal terapiler) birlikteliği önerilmektedir. Farmakolojik olarak benzodiazepinler, SSRI’lar, trisiklik ve tetrasiklik antidepresanlar önerilmektedir.
Madde İle İlişkili Anksiyete Bozukluğu
Hem keyif verici maddelerin hem de reçetelenen ilaçların kullanımı sonucu görülebilir. Amfetamin, kokain, kafein gibi sempatomimetikler ile serotonerjik ilaçların kullanımı, akut ve kronik anksiyeteye sebep olabilir. DSM-5’e göre tanı koymak için kaygı ya da panik ataklarının varlığı gereklidir. Belirtiler, madde kullanımı sırasında ya da madde kullanımını bırakmayı takiben 1 ay içerisinde gelişmiş olmalıdır. Madde ile ilişkili anksiyete bozukluğuna eşlik eden klinik belirtiler, kullanılan maddenin özelliğine göre değişmektedir. Psikostimülanların seyrek kullanımı dahi anksiyeteye sebep olmaktadır. Başlıca tedavisi ise, anksiyeteye neden olan maddenin kesilmesidir.
Anksiyete Bozukluğunun Fiziksel Etkileri
Anksiyete bozuklukları, dünya genelinde en yaygın görülen ruh sağlığı sorunlarından biridir ve 2019 yılında yaklaşık 301 milyon insan, yani dünya nüfusunun %4’ünün bu bozukluğu yaşadığı biliniyordu. Küresel yaygınlık oranı %7,3 olarak tahmin edilirken, bu oran bölgesel olarak değişiklik gösterir. Afrika kültürlerinde %5,3, Avrupa/Anglo kültürlerinde ise %10,4 olarak kaydedilir. Tanı kriterlerindeki farklılıklar, raporlama yöntemleri ve kültürel algılar bu rakamları etkileyebilir. Ayrıca, küresel olaylar da anksiyete bozukluklarının yaygınlığını artırabilir; örneğin, COVID-19 pandemisi sırasında anksiyete bozukluklarının prevalansı %27 oranında artış göstermiştir. Bu yaygınlık, erişilebilir ruh sağlığı hizmetleri ve etkili tedavi yöntemlerinin önemini açıkça ortaya koymaktadır.
Anksiyete Belirtileri Nelerdir?
Anksiyete belirtileri, duygusal, bilişsel ve fiziksel düzeylerde kendini gösterebilir. Duygusal belirtiler arasında sürekli bir endişe hali, huzursuzluk, sabırsızlık ve kontrol kaybı hissi bulunurken; bilişsel belirtiler odaklanma güçlüğü, aşırı düşünme, kötü senaryolar üretme ve unutkanlık gibi sorunları içerir. Fiziksel belirtiler ise kalp çarpıntısı, terleme, kas gerginliği, nefes darlığı, baş dönmesi, mide rahatsızlıkları ve titreme gibi semptomlarla ortaya çıkar. Bu belirtiler kısa süreli stres tepkisi olarak görülebilir; ancak uzun süre devam eder ve kişinin günlük yaşamını olumsuz etkilerse bir uzmandan yardım alınması önerilir.
Anksiyete bozuklukları, genetik, çevresel ve psikolojik faktörlerin bir kombinasyonu sonucunda ortaya çıkar. Ailede anksiyete öyküsünün bulunması genetik yatkınlığı artırırken; çocuklukta yaşanan travmalar, stresli yaşam olayları veya istismar gibi çevresel faktörler riski yükseltebilir. Bunun yanı sıra, yüksek düzeyde nörotisizm gibi bazı kişilik özellikleri de anksiyete gelişimine katkıda bulunabilir. Sosyal destek eksikliği, yaşamda belirsizlikle başa çıkma güçlüğü ve uzun süreli stres, anksiyete riskini artıran diğer önemli nedenlerdir. Bu faktörlerin birleşimi, bireyin anksiyeteye karşı duyarlılığını şekillendirir.
En son stresli bir durumla karşılaştığınızda az da olsa titremeye veya terlemeye başladınız mı? Kalbiniz daha hızlı mı attı? Eğer öyleyse, kaygının fiziksel belirtilerinden birkaçını yaşadınız. Bu fiziksel reaksiyonlar, otonom sinir sistemi olarak da bilinen, harekete geçen “savaş ya da kaç” tepkinizdir.
Kişi kaygılı hissettiğinde sadece psikolojik olarak değil, aynı zamanda fiziksel olarak da birtakım etkiler ve bunların zorluklarını yaşayabilir. Aşağıda verilen maddelerde bu fiziksel etkilerden ve onların zorluklarından bahsedilmiştir.
• Nefes Darlığı
Kaygılı hissettiğinizde aniden nefes almakta zorlanabilirsiniz. Hızlı nefes alma, savaş ya da kaç durumunun; vücudun strese ya da ani algılanan tehlikeye tepkisinin bir sonucudur.
Bu stres tepkisi, burun ve akciğerler arasındaki hava yolunun daralmasına neden olurken; vücudunuz kaçmanız durumunda daha fazla hava almaya çalışır. Araştırmalar, nefes darlığı olarak da bilinen bu durumun, ciğerlerinize daha fazla hava girmesinin bir yolu olarak esnemeye veya iç çekmeye bile yol açabileceğini öne sürüyor.
• Ağrılar
Kas ağrıları, anksiyetenin bir başka yaygın fiziksel belirtisidir. Kaslarımız, koşmaya ya da dövüşmeye hazırlanıyormuş hissiyle gerilir; stres geçince de gevşer. Kronik stres veya kaygı, kaslarınızın sürekli gergin durumda olmasına neden olabilir.
Stresli veya endişeliyseniz baş ağrısı da yaşayabilirsiniz. Omuzlarınızdaki, boynunuzdaki veya başınızdaki kas gerginliği, gerilim tipi ve migren baş ağrılarına neden olabilir.
• Uykusuzluk
Kalıcı endişe duyguları veya takıntılı düşünceler sizi geceleri uyanık tutabilir ve uykunuzu zorlaştırabilir. Uykusuzluk — uykuya dalamama veya uykuyu sürdürememe — ve kabuslar sıklıkla anksiyete bozukluklarıyla birlikte ortaya çıkar.
Kaygı nedeniyle uykuya dalamamak, aynı zamanda uyku kaygısına da yol açabilir; yani uykuya dalamama ya da uyuyamama korkusu veya endişesi. Kaygı, uykuyu daha da kötüleştirebilir veya tam tersi, uykusuz, kaygı dolu bir kısır döngüye neden olabilir.
• Tükenmişlik
Savaş ya da kaç tepkisi sadece kaslarımızın gerilmesine neden olmakla kalmaz, aynı zamanda hayatta kalmamıza yardımcı olan stres hormonlarının da salınmasına neden olur.
Bu hormon patlaması size bir enerji patlaması verir ve stres gittiğinde kendinizi yorgun hissetmenize neden olabilir.
• Mide Sorunları
Tuhaf bir kaygı belirtisi gibi görünse de mide ağrısı veya sorunları da kaygının bir göstergesi olabilir.
Midelerimiz ve beynimiz sandığımızdan daha fazla birbirine bağlıdır; bağırsaktaki milyonlarca nöron, beyinle sürekli iletişim halindedir. Midenin beyne sinyaller gönderebilmesi gibi, endişeli bir beyin de mideyle “konuşabilir” ve gastrointestinal sorunlara neden olabilir.
Anksiyete; mide ağrıları, mide bulantısı, sindirim sorunları veya irritabl bağırsak sendromu (IBS) gibi kusma, ishal veya kabızlığa neden olabilecek somatik sendromlara yol açabilir.
• Terleme
Vücut savaş ya da kaç moduna girdiğinde, bu durum “psikojenik ateş” olarak adlandırılan ve anksiyetesi olan bazı kişilerde vücut ısısının artmasına neden olabilir.
Aşırı ısınma, kaçmayı daha da zorlaştırabilir; bu nedenle vücudunuz, onu serin tutmak için ter üretir.
Daha Hızlı Kalp Atış Hızı
Akut stres (kısa süreli stres) veya kronik kaygıyla uğraşıyorsanız, kalbinizin çarptığını hissedebilirsiniz.
Stres ve kaygı, stres hormonları olan adrenalin, noradrenalin ve kortizolün salınmasına yol açabilir. Bu hormonlar, kalp çarpıntısının artmasına ve kan damarlarının genişlemesine katkıda bulunarak kan basıncının yükselmesine neden olabilir.
Artan kalp atış hızı ve kan basıncının, kaygı ve stresten kaynaklanan uzun vadeli etkileri de potansiyel kalp krizlerine veya felce yol açabilir.
Kızarmış Cilt
Stres, kan akışını kalbinize ve kan damarlarınıza yönlendirdiğinden, kanın yüzünüz, ayaklarınız ve elleriniz gibi daha az ihtiyaç duyulan bölgelerden çekilmesine yol açabilir.
Cildiniz soluk görünebilir veya elleriniz ve ayaklarınız soğuk ve nemli olabilir.
Anksiyete Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
Anksiyete tedavisi, bireyin ihtiyaçlarına ve belirtilerin şiddetine göre özelleştirilir ve genellikle psikoterapi, ilaç tedavisi ve yaşam tarzı değişikliklerini içerir.
Psikoterapi, özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), anksiyete belirtilerini yönetmek ve düşünce kalıplarını değiştirmek için etkili bir yöntemdir.
İlaç tedavisi kapsamında antidepresanlar veya anti-anksiyete ilaçları kullanılarak belirtiler hafifletilebilir.
Ayrıca düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme, yeterli uyku ve stres yönetim teknikleri gibi yaşam tarzı değişiklikleri anksiyete tedavisini destekler.
Tedavinin başarılı olabilmesi için bireyin bir ruh sağlığı uzmanıyla iş birliği yapması ve tedavi sürecine aktif olarak katılması önemlidir.
Psikoterapi
Psikoterapi, anksiyete tedavisinin temel taşlarından biridir ve bireyin kaygı yaratan durumlarla başa çıkmasına yardımcı olur. En etkili psikoterapi yöntemleri:
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT):
- Kişinin olumsuz düşünce kalıplarını tanımlayıp, bunları daha olumlu ve yapıcı düşüncelerle değiştirmesini sağlar.
- BDT, anksiyeteyi tetikleyen durumlarla başa çıkma becerileri kazandırır.
Maruz Bırakma Terapisi:
- Korkulan durumlara aşamalı olarak maruz kalmayı içerir ve bu sayede bireyin korkularına alışması sağlanır.
İlaç Tedavisi
İlaç tedavisi, anksiyete belirtilerini hafifletmek ve kişinin günlük işlevselliğini artırmak için terapiye destek olarak uygulanır. Uzman bir doktor tarafından reçete edilen ilaçlar şunlardır:
- Antidepresanlar: Serotonin ve diğer kimyasalların düzenlenmesine yardımcı olur.
- Anksiyolitikler: Akut kaygıyı hafifletmek için kısa süreli kullanılır.
- Beta Blokerler: Çarpıntı ve titreme gibi fiziksel belirtileri kontrol eder.
Gevşeme Teknikleri
Gevşeme teknikleri, stres ve kaygıyı azaltarak zihinsel ve fiziksel rahatlama sağlar:
- Meditasyon ve nefes egzersizleri: Kaygıyı kontrol etmeye yardımcı olur.
- Kas gevşetme egzersizleri: Vücut gerginliğini azaltır ve kişinin rahatlamasını sağlar.
- Farkındalık teknikleri (mindfulness): Kişiyi şu ana odaklandırarak kaygıyı azaltır.
Yaşam Tarzı Değişiklikleri
Sağlıklı yaşam alışkanlıkları, anksiyetenin yönetiminde büyük rol oynar:
- Düzenli egzersiz: Stres hormonlarını azaltır ve mutluluk hormonlarını artırır. Haftada en az 3 gün fiziksel aktivite önerilir.
- Dengeli beslenme: Omega-3, magnezyum ve B vitaminleri içeren bir diyet, anksiyete belirtilerini hafifletebilir.
- Yeterli uyku: Günde 7-9 saat uyku, zihinsel ve fiziksel yenilenmeyi destekler.
- Alkol ve kafein tüketimini azaltma: Bu maddeler kaygıyı tetikleyebileceğinden, sınırlandırılması önerilir.
Destekleyici Sosyal İlişkiler
Anksiyete ile başa çıkmada güçlü sosyal bağlar önemli bir rol oynar:
- Aile ve arkadaşlardan alınan duygusal destek, kişinin yalnızlık hissini azaltır.
- Destek gruplarına katılım, benzer durumları yaşayan bireylerle deneyim paylaşımı sağlar.
Kaynakça:
- Tamam, L. (2019). Anksiyete bozuklukları (Anxiety disorders). ResearchGate. https://www.researchgate.net/publication/334376120_Anksiyete_Bozukluklari_Anxiety_Disorders
- Çakmak, S. (2024). Anksiyetenin fiziksel belirtileri. Seher Çakmak. https://www.sehercakmak.com/blog/anksiyetenin-fiziksel-belirtileri
- Acıbadem Sağlık Grubu. Anksiyete (kaygı) bozukluğu. https://www.acibadem.com.tr/ilgi-alani/anksiyete/
Elif Taş
Bir yanıt yazın