HATIRLANAN İLK ÇOCUKLUK ANISI
Hepimiz yaşantılarımız ve deneyimlerimiz sonucu oluşmuş, şekillenmiş bir benliğe ve bunu hatırlamamızı sağlayan belleklere sahibiz. Tüm yaşamımız boyunca daha önce öğrendiklerimiz ve halihazırda öğrenmeye devam ettiklerimiz tüm bilişsel süreçlerimizde belleğimizi etkin bir şekilde kullanmaktayız. Bellek süreçleri, yeni öğrenilen becerileri ( örneğin bir müzik aleti çalmak veya yabancı dil öğrenmek) içerebildiği gibi, daha önce edindiğimiz bilgileri de barındırır. Örneğin önceden tanıştığımız bir kişinin adını hatırlama sürecinde. Tüm bunların yanında hayatımızda bizim için oldukça önemli olan yaşantı değerlerimizde yer almaktadır. Deneyimlerimiz bellek süreçleriyle şekillenir ve aynı zamanda benliğimizin gelişiminde kritik bir rol oynar. Zaman içinde kaybolmadan
kendini koruyan süreklilik ve tutarlılık duygumuz geçmişte meydana gelen olayların ve deneyimlerin anılarına dayanır böylece bir öğrendiğimizi bir daha öğrenmemize gerek kalmamaktadır (Bauer,2015). Geçmişimize ait bu anılarımız ve deneyimlerimiz dünkü ben ve bugünkü benin aynı kişi olduğuna
inanmamızı sağlıyor. Hayatımızdaki ilk öğretmeni, arkadaşlarımızla oynadığımız ilk oyunlar, kaybetme deneyimini ilk kez yaşıyor olduğumuz o an, aile üyelerimizle yaşadığımız o anılar ve deneyimler sadece bize aittir aynı parmak izimiz gibi sadece bize özel biriciktir. Otobiyografik bellek, kişisel semantik ve kişisel anısal bilgilerden oluşmaktadır. Yani kişisel semantik belleğe örnek olarak doğduğumuz şehri hatırlamayı verebilirken kişisel anısal bilgilereyse okul
hayatımızın ilk gününü verebiliriz. Otobiyografik belleğe ait anılar, kişinin geçmişiyle ilgili geçmişteki düşünceleriyle, duyguları ve davranışlarıyla ilgili anılardır. Otobiyografik bellek, insanların kendi yaşamlarında önemi büyük olan olaylarını ve deneyimlerini hatırlamalarını ifade eder, kişisel yaşam tarihlerini inşa etmelerine yardımcı olur ve edindiği deneyimleri etrafındakilerle bağdaşlaştırmayı, sosyal hayatta paylaşılan anılar yaratabilmelerini sağlamaktadır. Otobiyografik bellek kendi içinde hiyerarşik bir düzene sahiptir. Conway ve Pleydell- Pearce’in öne sürdüğü “Benlik bellek Sistemi” yaklaşıma göre, kişisel anılar soyuttan somut ve özele doğru dört farklı hiyerarşik basamak boyunca depolanır. Otobiyografik bellek, özel hatırlanan olaylar da dahil olmak üzere, kişisel yaşamlarımız hakkında hatırladığımız bilgilerdir ayrıca deneyimlerimizin bir sentezidir ve hoşlandıklarımızı, hoşlanmadıklarımızı yani tercihlerimizi de içerir. Tüm bunlar beynimizde otobiyografik bellek tarafından saklanmaktadır. Peki biz bu anıları ne zamandan itibaren hatırlayabiliyoruz? Yetişkinler, yedi yaşından sonrasında deneyimledikleri olayları hatırlamaktadırlar. Mekansal ve zamansal bağlamlarda bu anıları anlamlandırarak belli bir dereceye kadar önem de
yükleyebilmektedirler. Bununla beraber yedi yaşından önce yetişkinlerin çoğu iki aşamalı amneziden muzdariptir. İlk aşama olarak kabul edilen dönem yani üç yaşından önceki dönemde yetişkinlerin kişisel veya otobiyografik anıları çoğunlukla yoktur varsa bile oldukça azdır. İkinci aşamadan itibaren yani üç-yedi yaş arasındaki döneme dair hatıralar beklenenden daha az sayıda otobiyografik belleğe ait anılardır. Bu iki bölümden oluşan fenomen ‘İnfantil Amnezi’ veya ‘Bebeklik/Çocukluk Amnezisi olarak bilinmektedir. Beyin kendine sinirler yoluyla gelen bilgiyi doğum öncesi dönemden itibaren depolamaya, kodlamaya
ve geri getirmek üzere saklamaya hazır haldedir. Ancak tüm bu donanıma rağmen çok küçük yaşlardaki çocukların belleği oldukça zayıftır. Bu erken dönem bellek zayıflığının bebeklik/çocukluk amnezisine yol açtığı, yetişkinlerin bebeklik dönemlerinde ve yürümeye başlayan çocukların başlarına
gelen olayları hatırlayamamaları pek çok araştırmaya konu olmuştur. Amnezi, kısmi veya tam bellek kaybı için kulanılmaktadır, teorik açıdan bakıldığı zaman bebeklik/ çocukluk amnezisi oldukça önemlidir. Kendimizi sürekli olarak zamanda, anda ve uzayda görüyor olmamıza rağmen çocukluk/ bebeklik
amnezisi tam olarak bu noktada herhangi bir sürekliliğin mevcut olmadığı bir gelişme noktasındadır.
Zamanın tam o anı, bebeklik/ çocukluk amnezisinin sınırıdır. Bu nedenle gelişimdeki devamsızlığın açık bir şekilde kanıtı olarak değerlendirebilmekteyiz. Bebekler genetik özellikleri başta olmak üzere çok sayıda dış faktörlerden etkilenerek gelişmektedirler. Erken çocukluk döneminde bebekler/çocuklar her an yeni bir uyaranla karşı karşıya kalarak öğrenim deneyimleri elde etmektedirler. Bu bağlamda bilinçli olarak hatırlayamadığımız bebeklik/ çocukluk çağında pek çok faktör gelişimi olumlu ya da olumsuz etkilediğini açıkça söylemek mümkündür. Freud bu dönemi ‘İnfantil Amnezi’ teorisiyle ele almıştır. Çocukluk dönemine ait ilk anıların yetişkinlikte hatırlanmamasının bilinçdışı bastırma mekanızmasıyla açıklamıştır. Bastırma mekanizmasıysa çocukluk döneminde bazı anıların bilinçdışına itilerek unutulmasıyla ilgilidir. Bilinç kendisi için rahatsız edici herhangi bir anıyı unutmak üzere bilinçdışına atmaktadır. Yani Freud’a göre
erken dönemdeki anıların unutulmasını biyolojik değil, psikoloji bir savunma mekanizması olarak görmektedir. Çocuklukta yaşanan bazı anıların biliçdışı tarafından perdelenerek sansürlenmesi de denebilir.
Piaget ise bu durumu dil gelişimi üzerinden açıklamıştır. Çocuklar dil ve sembolik düşünme gelişmeden önceki anılarını düzenleyemezler ve bundan dolayı uzun süreli bellekte saklayamamaktadırlar bu yüzden çocukluk çağında başlarına gelen anıların unutulmasında bilişsel yapının henüz olgunlaşmamasıdır. Çocuklar olayları anlam yüklemeye dil ile ifade etmeye başladıklarında anıları çok daha kalıcı hale gelmektedir. Çocukluk çağının ilk anıları, bireyin kimlik gelişimi ve belleğin işleyişi açısından büyük bir öneme sahiptir. Freud, bu dönemi bilinçdışına yaptığı vurgularla açıklarken Piaget dil gelişiminin ve bilişsel
olgunlaşmanın henüz tamamlanmamış olmasına bağlamaktadır. Bebeklik ve erken çocukluk döneminde yaşanan olaylar unutuluyor gibi görünse de, bireyin kişiliğini, duygusal gelişimini ve algıları üzerinde derin etkiler bırakmaktadır. Hatırlayamasak bile, bu dönemde edindiğimiz deneyimler gelecekte benliğimizin şekillenmesinde rol oynamaktadır. Erken çocukluk döneminde edinilen deneyimlerin yetişkinlikteki katkısı hem psikolojik gelişim hem de bellek süreçlerinin işleyişini kavramak açısından oldukça önemli bir araştırma sahası olmaya devam etmektedir.
Kaynakça:
Bauer, P. J. (2014). The development of forgetting: childhood amnesia. İçinde P. J. Bauer & R. Fivush (Eds.), The wiley handbook on the development of children’s memory (s. 519-544). UK: Wiley-Blackwell.
Bauer, P. J. (2015). A complementary processes account of the development of childhood amnesia and a personal Past. Psychological Review, 122(2), 204–231.
Budak, S. (2003). Psikoloji sözlüğü. Ankara: Bilim ve Sanat.
Conway, M. A., & Pleydell-Pearce, C. W. (2000). The construction of autobiographical memories in the selfmemory system. Psychological Review, 107, 261–288.
Kılıç, K. M. (2019). Erken çocukluk döneminde bebeklik/çocukluk amnezisi ve otobiyografik bellek gelişimi. Erken Çocukluk Çalışmaları Dergisi, 3(2), 541–557. https://doi.org/10.24130/eccd-jecs.1967201932156
Yıldırım, E., Soncu Büyükişcan, E., Çolak, M., Akpınar, S., & Altan, B. (2018). Çocukluk çağı amnezisi: Hatırlanan ilk çocukluk anısı yaş ile ilişkili faktörler. Psikoloji Çalışmaları Dergisi, 38(2). https://doi.org/10.26650/SP2018-0001
Nisa Begüm Çevik


Bir yanıt yazın