ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞUNDA NESNE İLİŞKİLERİ
Antisosyal Kişilik Bozukluğu, DSM-5 (Amerikan Psikiyatri Birliği’nin Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve
Sayımsal El Kitabı, 5. Baskı) tarafından tanımlanan bir kişilik bozukluğu türüdür. Bu bozukluk, kişinin
toplumsal normları, başkalarının haklarını ve duygusal ihtiyaçlarını göz ardı ettiği, manipülatif, aldatıcı
ve antisosyal davranışlar sergilediği bir durumu ifade eder.
Antisosyal Kişilik Bozukluğu olan bireyler, genellikle aşağıdaki belirtilere sahiptir:
1) Toplumsal Normları İhlal Etme: Bu bireyler, toplumsal normları, yasaları ve diğer kişilerin
haklarını sürekli olarak ihlal edebilirler. Yalan söyleme, hırsızlık, fiziksel saldırı gibi davranışlar
yaygın olabilir.
2) Empati Eksikliği: Empati yapmakta güçlük çekerler, yani başkalarının duygusal deneyimlerini
anlamada zorlanırlar. Bu nedenle başkalarının duygularını önemsemezler.
3) İçsel Huzursuzluk: Antisosyal Kişilik Bozukluğu olan bireyler içsel bir huzursuzluk
yaşayabilirler. Sıkıntı, öfke, sabırsızlık gibi duyguları sıkça deneyimleyebilirler.
4) Sorumluluk Kaçınma: Sorumluluklarını yerine getirmekte zorlanırlar ve iş, aile ve diğer
bağlamlarda düzenli olarak sorunlar yaşayabilirler.
5) İmpulsif Davranışlar: Anlık dürtülere direnememe ve düşünmeden davranma eğilimi
gösterebilirler. Bu nedenle sorumsuzca riskli davranışlarda bulunabilirler.
6) Sosyal İlişkilerde Sorunlar: Derin ve sağlıklı ilişkiler kurmakta zorlanırlar. Manipülatif
davranışlar sergileyerek diğer insanları kullanabilirler.
7) Suç Eğilimi: Suç işleme eğilimi yüksek olabilir. Yasa dışı aktivitelerde bulunma, yalan söyleme,
aldatma gibi davranışlar sergileyebilirler.
Antisosyal Kişilik Bozukluğu, genellikle erken yetişkinlik döneminde belirgin hale gelir, ancak bazı
belirtiler çocukluk döneminden itibaren gözlemlenebilir. Bu bozukluğun tam olarak nedeni net olarak
bilinmemekle birlikte, genetik faktörler, çevresel etkiler ve beyin kimyasındaki farklılıkların rol
oynayabileceği düşünülmektedir.
Antisosyal kişilik bozukluğunda tedavi genellikle zordur çünkü bireyler genellikle tedaviyi reddederler
veya sorunlarını kabul etmezler. Ancak terapi ve bazen de ilaçlar ile bireylerin daha sağlıklı davranışlar
geliştirmeleri ve sosyal ilişkilerini iyileştirmeleri sağlanabilir.
“Nesne İlişkileri Kuramı” psikolojide ve psikanalizde kullanılan bir terimdir. Bu terim, özellikle nesne
ilişkileri teorisi veya nesne ilişkileri psikanalizi gibi kavramlarla birlikte anılır. Bu kuram, bireyin diğer
insanlarla ilişkilerini, özellikle de ilk çocukluk dönemindeki anne veya bakıcı figürleriyle ilişkilerini,
kişinin duygusal ve psikolojik gelişimi üzerine odaklanır.
Nesne ilişkileri teorisine göre, çocuğun anne veya bakıcıyla olan ilişkisi, kişiliğin temel yapısını etkiler.
Bu ilişki, bireyin gelecekteki ilişkilerine ve benlik algısına da yansır. Bu teori, özellikle Melanie Klein,
Donald Winnicott, Margaret Mahler ve Heinz Kohut gibi psikanalistler tarafından geliştirilmiştir.
Nesne ilişkileri kuramının kavramlarına bakmak gerekirse:
1) İlk Çocukluk İlişkileri: Kuram, bireyin ilk çocukluk döneminde anne veya bakıcıyla kurduğu
ilişkinin kişilik gelişimine etkisini vurgular. Bu ilişki, güven, emniyet ve duygusal bağ oluşturma
sürecini şekillendirir.
2) İç Dünya ve Dış Dünya İlişkisi: Nesne ilişkileri teorisi, bireyin iç dünyası ile dış dünya arasındaki
ilişkiyi inceler. Bu iç dünya, bireyin diğer insanlarla olan ilişkilerini ve düşüncelerini içerir.
3) Benlik ve Nesne Kavramları: Kuram, “benlik” ve “nesne” kavramlarını ele alır. Benlik, bireyin
kendisine dair algısı ve değerlendirmesini temsil ederken, nesne ise başkalarını ifade eder.
4) Duygusal Gelişim ve İyi Nesne-Kötü Nesne Kavramı: Teori, duygusal gelişimin “iyi nesne” ve
“kötü nesne” kavramları etrafında şekillendiğini öne sürer. Bu kavramlar, bireyin iç
dünyasındaki olumlu ve olumsuz temsil edilen nesneleri ifade eder.
5) Duygusal Eksikliklerin Etkisi: Bu teoriye göre, çocukluk döneminde yaşanan duygusal
eksiklikler, ilerleyen yaşlarda ilişkilerde ve genel psikolojik sağlıkta sorunlara yol açabilir.
Antisosyal kişilik bozukluğu nesne ilişkileri kapsamında incelendiğinde; Mahler ve Kernberg’in kişilik
gelişimi evrelerinden yararlanılabilir. Bu kapsamda Mahler’in “Normal Otistik Evresi” Kernberg’in İlk
Evre dediği evrede bebek; tümgüçlülük yanılsamaları yaşar ve bunun sonucunda tüm ihtiyaçlarının
bakımveren tarafından karşılanmasını ister. Örneğin annenin, bebeğini beslemesi, altını temizlemesi
gibi durumlar bebekte hoşnutluk hissi uyandırır ve bu da bebeğin belleğinde birtakım izler bırakır. Bu
evrede bebeğin ihtiyaçlarının uzun dönem karşılanmaması ise kişilik problemlerinin oluşmasına sebep
olmaktadır. Bir başka açıdan bakıldığında ise çocuğun ihtiyaçlarının karşılanmaması onun güvenli
bağlanmaya ulaşamamasına ve bakımvereninin arzu nesnesi olmadığını hissetmesine yol açabilir.
Mahler’in “Normal Yaşamsal (Simbiyotik” Evre”, Kernberg’in ise İkinci Evre olarak adlandırdığı
dönemde dağınık kalan bellek izleri arasında (hoşnutluk duygusu) bağlantı kurulamıyorken bu evrede
bebek nesne temsillerini oluşturmaya başlar. Hoşnutluk duygusu; iyi nesne-iyi kendilik oluşumunu
sağlarken ihmalkâr durumlar, acı verici deneyimler engellenmişlik hissi ise kötü nesne-kötü kendilik
kavramının oluşmasına yol açar.
Mahler’in “Ayrılma ve Bireyleşme”, Kernberg’in ise Üçüncü ve Dördüncü Evrelerinde ise nesnenin
(anne) iyi kötü ayrımı bırakılır ve nesne bütün olarak algılanır. Bu durum saldırganlığın yoğun olduğu
durumlarda ‘iyiye’ odaklanarak yıkıcı yaklaşımlar yerine daha olgun bir ilişki temsilini oluşturur.
Antisosyal kişilik bozukluğu olan bireylerde ise bebeğin bakımveren tarafından sürekli yok sayılması
sonucu agresif dürtüleri dışarı yansıttığı görülebilir. Antisosyal kişilik bozukluğuna sahip bireylerin
öykülerinde yer alan ihmalkâr ebeveyn yaklaşımı ile çocuğun saldırganlığı arasındaki ilişki ise bu
yaklaşımla açıklanabilir.
Bir başka yaklaşım olan Kernberg’in içselleştirilmiş nesne ilişkileri modeli; bebeğin dünyaya geldiği
andan itibaren psikofizyolojik ihtiyaçlarının bakımveren tarafından giderilme ihtiyacına dayanır.
Bebek, libidinal ve agresif dürtülerin doyumunu bu şekilde gidermeye çalışır. Bu açıdan bakıldığında
antisosyal kişilik bozukluğu olan bireylerin iyi nesneleri içe-alma, psikolojik bağlanma yaşama,
bakımverenle özdeşim kurma ve sevgiyi tanıma gibi özelliklerinin bulunmaması onların içselleştirme
başarısızlığı yaşadığını göstermektedir.
Antisosyal kişilik bozukluğu olan bireylerin davranışlarını açıklayan bir başka kavram ise ilkel haset
kavramıdır. İlk yok etme arzusu anne-baba-çocuk üçgeni çerçevesinde çocuğun ilk cinsel itkiyi
annesine yönlendirmesiyle ödipal süreçte babaya karşı gerçekleşir. Haset duygusu ise ilk olarak id-ego
ikileminde ortaya çıkar. Süperego da gelişimin ilerleyen seviyelerinde bu ikileme katılır.
Antisosyal kişilik bozukluğu bireyler, her ne kadar sıklıkla dile getirmeseler de davranışlarından
görülebileceği üzere ilkel haset duygusu barındırmaktadırlar. Bu durum, kişinin en çok arzu ettiği şeyi
yok etme isteğidir. Başkalarının tadını çıkardığı şeylerin kendinde eksik olduğunu bilmeleri,
başkalarına karşı sevgi duymamalarını açıklayabilir. Bu açıdan bakıldığında sevgi ile ilgili her şeyi hızla
değersizleştirme ve küçümseme eğilimleri anlaşılır görülmektedir.
Kohut, kendilik psikolojisinde bakımverenle gerçekleştirilen deneyim ve kurulan bağın, bireyin
kendilik algısını etkilediğini söylemektedir. Antisosyal kişilik bozukluğu olan bireylerde dışarıdaki
nesneler hayal kırıklığı yarattığından bu kişiler nesneye yapacağı yatırımı kendiliğe ve kendiliğin
kişinin denetiminde gücüne yapmaktadırlar. Bunun sonucunda kendilik tasarımlarının bir ucunda,
arzu edilen tüm güçlülük yer alırken diğer ucunda birey için korkutucu olan aşırı zayıflık yer
almaktadır. Bu açıdan bakıldığında saldırgan ve sadistik davranışların; öz saygıyı onarma ve kendilik
duygusunu düzenlemeye karşı bir yönelim olduğu söylenebilir.
Özetle; antisosyal kişilik bozukluğuna sahip bireyler, yaşamın erken döneminde bakımvereni ile
sağlıklı bir bağ geliştirememiş bireylerdir. Birey, erken dönemde yaşaması gereken tüm güçlülük
ihtiyacı karşılanmadığı ve sağlıklı bir şekilde bakım verilmediği için kişilik gelişiminde birtakım
eksikliklerle mücadele etmiştir. Bunun sonucu olarak ise antisosyal kişilik bozukluğuna sahip olan
bireyler; empati eksikliği, aidiyet yoksunluğu ve saldırgan davranışlar geliştirmişlerdir.
YAZAR: BERNA KÖKSAL
KAYNAKÇA
Topcu, M. (2016). Ayrılma ve bireyleşme: Nesne ilişkileri üzerine terapötik uygulama. Ayna Klinik
Psikoloji Dergisi, 3(2), 17-28.
Tunç, P. (2019). Antisosyal kişilik bozukluğu dinamik formülasyon: Olgu sunumu. Anadolu Psikiyatri
Dergisi, 20(2), 211-216.
Seray, A. K. Ç. A. (2017). Kohut’un kendilik nesnesi ihtiyaçları bağlamında kırılgan narsisizmin
incelenmesi: Bir vaka örneği. Ayna Klinik Psikoloji Dergisi, 4(1), 1-13.
Tüzün, O., & Sayar, K. (2006). Bağlanma kuramı ve psikopatoloji. Düşünen Adam, 19(1), 24-39.
Berna Köksal
Bir yanıt yazın